POSTMODERN YAPIYA SAHİP BİR TASARIM OFİSİ; İKONA

Zeynep Pınar Ünal mimarlıkla ilgili çalışmalarının yanısıra mobilya tasarımları yapan ve mekana uygun çözümler geliştiren bir tasarımcı. Banyo / mutfak tasarımlarıyla da özgün projeleri hedefliyor. İkona Tasarım ve Mimarlık Atölyesinde geliştirdiği tasarımları ve ürünleri özellikle fonksiyon odaklı hayalgücünü ve tasarım gücünü ortaya çıkartıyor. Geometrik formların çeşitliliğini farklı renk kombinasyonlarıyla bezeyen tasarımcı; mekan içindeki olası ihtiyacı tasarımla örtüştürmeyi çok iyi başaran bir çizgiye sahip; yaptığı bütün ürünler bir ihtiyaca karşılık geliyor. Bir de Dezinti biliyor ki, her üründe sihirli birer dokunuş var; o buna nükte diyor. Sizlere böylesine özgün bu tasarım atölyesinin içinden keyifli bir hikaye aktarıyoruz.

3

Dezinti: İlk ne zaman bir tasarımcı olduğunuzu fark ettiniz?

Zeynep Pınar Ünal: Klasik bir cevap olacak ama ben, küçük yaştan beri çizer dururum. Beş yaşında, gazlı kalemlerle, rengarenk tasarladığım giysi ve takı çizimlerim hala duruyor, ofisimin duvarlarını süslüyor. Her bakışımda bir kez daha, bunları nasıl düşünüp çizdiğime şaşırıyorum. İlkokuldayken, anneme, ‘ikebana’ kitapları, bilirsiniz Japonya’daki çiçek düzenleme sanatıdır, hediye etmiştim. İkimiz beraber bu düzenlemelerden bazılarını evde hayata geçirmiştik. Sanata ve tasarıma ilgim daha sonra hep sürdü ve sonunda mimarlığı seçtim. Ancak, kendi standartlarımda, farklı ölçeklerde tasarlayabilen gerçek bir tasarımcı olduğuma karar verişim ise, okul yıllarının üzerimdeki baskısı bittikten sonraya denk gelir.

Dezinti: 2014 yılında işlerinizde yansıtabileceğiniz başka hangi tarafınızı daha keşfetmek isterdiniz?

ZPÜ: Ben, bir tasarımcı aynı zamanda iyi bir ticari kafaya sahip olmalı diye düşünüyorum. Daha çok yeniyim, firmamı 2012’de kurdum fakat bu yanımın biraz eksik olduğunu biliyorum. 2014’te, pazarlamacı yönümü geliştirerek işlerime daha fazla yansıtmam gerektiğinin farkındayım.

Dezinti: Dünyanın nereleri daha sizin tarafınızdan keşfedilmeyi bekliyor?

ZPÜ: Dünya üzerinde görmediğim daha o kadar çok coğrafya var ki… Buna Türkiye sınırlarının içindekiler de dahil. Onun için özellikle bir yer belirtmem zor ancak Yeni Zelanda’yı çok merak ediyorum ve oranın uygar fakat turistik olmayan, bakir kalmış pek az yerden biri olabileceğini hayal ediyorum. Oraya bir gün gideceğim…

1

İnsanların beğenerek, severek, takdir ederek, mutluluk duyarak ve “iyi ki de var” diyerek kullanacağı objeler, mobilyalar ve yapılar tasarlayan bir tasarımcı olabilmek

Dezinti: Yaratıcılığınızı cilalamak için ne yaparsınız; nasıl bir içsel motivasyon tarif edersiniz?

ZPÜ: Yaratıcılığımı cilalamak için elimden geldiği kadar doküman karıştırmaya çalışırım. Ancak örneğin, eğer bir masa tasarlayacaksam, sadece yapılmış masa tasarımlarına bakmam. Farklı ürünlere, hatta detaylara bakarken bile aklıma masa tasarımı ile ilgili düşünceler yığılmaya başlar. Ayrıca üretmek için ilham ya da özel olarak bir motivasyon falan beklemem. O gün bitirilmesi gereken bir iş varsa, disiplinli bir şekilde, sabah masa başına otururum ve sonlandırmadan kalkmam.

Dezinti: Mesleğinizde gelmek isteyebileceğiniz en son yer neresi olurdu?

ZPÜ: Sevdim bu soruyu… Herkes gibi, gelinecek son nokta ile ilgili benim de bir hayalim var tabii. O da şu olmalı: insanların beğenerek, severek, takdir ederek, mutluluk duyarak ve “iyi ki de var” diyerek kullanacağı objeler, mobilyalar ve yapılar tasarlayan bir tasarımcı olabilmek.

Dezinti: Biraz da idolleriniz; en sevdiğiniz tasarımcı kim? Yerinde olmak istediğiniz kişi kim olurdu?

ZPÜ: Hayatımın hiçbir döneminde bir idolüm olmadı. Bundan sonra da olacağını zannetmiyorum. Kimsenin yerinde olmayı da istemedim; bir tasarımcı olarak kendi özelliklerimden hoşnutum. Dolayısıyla, “en sevdiğim” diye tek bir tasarımcı yok ancak beğendiğim yabancı ve yerli pek çok tasarımcı var, geçmişte yaşamış ya da yaşayan; hiçbiri benim tasarım anlayışımla direkt ve birebir uyuşmasa da… Eskilerden, 19. Yüzyıldan İskoç Rennie Mackintosh’u, 20. Yüzyıl başlarından Danimarkalı tasarımcı Finn Juhl’u beğenirim. Mackintosh’un dik ve göğe erişmeye çalışan tasarımları ile Juhl’un kuzeyli, sade çizgisi çok hoşuma gider. Bunun sebebi de sanırım, modern İskandinav tasarımları ile dekore edilmiş bir evde doğmuş olmam. Yenilerden ise, Patricia Urquiola, Jaime Hayon ve Paola Navone’yi sayabilirim. Urquiola’nın tekstili kullanışı, Navone’nin tasarımlarındaki samimiyeti ve Hayon’un zeki ve esprili yaklaşımı beni gülümsetir. Tabii bir de Philippe Starck var ki, onu ve sandalye tasarımlarını saymadan geçemeyeceğim. Bizim tasarımcılarımız arasında ise Aziz Sarıyer ve Faruk Malhan tasarımlarını daima beğenmişimdir.

2

Dezinti: Sizi en çok hayrete düşüren şey nedir?

ZPÜ: Burada, beni en çok hayrete düşüren iki tasarımdan söz etmek istiyorum; iki uç ölçekte olsalar da… Birincisi, tasarımcısını bilmediğim, altında kurabiye gözü olan kahve bardağı ki herhalde ikisine de çok düşkün olmamdan kaynaklanıyor. Bu tasarımın sade zekası beni ilk gördüğümden beri etkiliyor. İkincisi de, Millau ile güney Fransa’yı bağlayan Millau Viyadüğü ki üzerinden taşıt geçen en yüksek viyadüktür. Mimar Norman Foster’ın tasarladığı bu yapının, ölçeğine rağmen bu kadar şiirsel olabilmesi beni hayrete düşürüyor.

Dezinti: Sosyal medya hakkında neler düşünüyorsunuz? Nasıl kullanıyorsunuz?

ZPÜ: Sosyal medya, malum çok çok etkili bir araç ve kullanabilen için harikalar yaratabiliyor. Ancak ben bu konuda pek başarılı değilim; yani bu aracı, şimdiye kadar, kendime fayda sağlayacak şekilde kullanamadım. Belki bundan sonra, tasarımlarımın sosyal medya sayesinde doğru kişilere ulaşmasını, Dezinti olarak sizin de vasıtanızla, sağlayabilirim.

Dezinti: Sizce günün en güzel saati nedir?

ZPÜ: Bence günün en güzel saatleri sabah saat 6 ile 8 arası; hayat tam olarak başlamamışken. Özellikle mevsim kışsa ve gün de geç ağarıyorsa, bu saatlerde ışıkları yakıp, derinden gelen bir müziği dinleyerek yalnız başına ayakta olmak, bana müthiş bir huzur veriyor, meditasyon gibi geliyor ve günün geri kalanı için şarj olmamı sağlıyor.

4

Sallanan Kanepe ve Raflı Lambader

Tasarımımda dairesel formları kullandıysam, bilgisayar başında hala Rhinoceros’u öğrenmediğim için pişmanlık duyarım.

Dezinti:Ofisinizde bir gün nasıl geçiyor? Sabah ilk yaptığınız? Rutinleriniz? Vazgeçemedikleriniz? Hangi tınılar gönlünüzü okşar?

ZPÜ: Sabah güne başlarken ilk olarak salona gidip new age ve world müziklerini çalan radyo istasyonunu açarım. Sonra kendime bir tost yaparım. Arkasından mutlaka az şekerli kahvemi içerim, aksi takdirde tam olarak kendime gelemem. Bunlar sabahki rutinlerim ve vazgeçilmezlerimdir. Ardından, hava eğer müsaitse saat 8’de 45 dakikalık yürüyüşümü gerçekleştiririm. Eve döndüğümde ise artık güne ve insanlarla diyaloga hazırımdır. Masamın başına geçerim ve çalışmaya başlarım ancak artık müziğim hızlanmış ve pop müzik istasyonu açılmıştır.

Dezinti: Batıl inançlarınız, takıntılarınız?

ZPÜ: Bütün bu esnada hiçbir batıl inancım ya da takıntım yoktur beni yönlendiren; bunu bir tasarımcı olarak da doğru bulmam çünkü tasarımcı mümkün olduğu kadar hür fikirli olmalıdır.

Dezinti:Sizi oyalayan ve pişmanlık yaratan şeyler?

ZPÜ: Çalışırken beni en çok oyalayan, tasarımlarımın bilgisayarda üç boyutlu çizimi olur; özellikle de dairesel formları kullandıysam. Ve böyle zamanlarda hala Rhinoceros’u öğrenmediğim için pişmanlık duyarım.

5

Asma Bar ve Lambalı Çocuk Pufu

Dezinti: Yeni bir tasarım akla girip başa düşünce başarı periniz ne diyor?

ZPÜ: Yeni bir proje gündemdeyse bu beni fazla korkutmaz. Başarı perim, bundan da alnımın akıyla çıkabileceğimi söyler.

Dezinti:İç mimari projelerinizde hangi alanlarda projeler üretiyorsunuz daha yoğun olarak?

ZPÜ: Firmamı tarif ederken ‘tasarım ve mimarlık atölyesi’ ibaresini kullanıyorum. Ancak şu anda mimari tasarım ile değil, yoğun olarak mobilya ve aksesuar tasarımıyla ilgileniyorum. Mobilyaları tamamlayıcı olarak tasarladığım tekstil ürünlerim de bulunuyor. Ayrıca yetişkin ve çocuk banyoları için vitrifiye tasarımı da yapmaktayım ve bunları hayata geçirme çalışmaları içindeyim.

Dezinti:Özellikle beslendiğiniz yayınlar nedir? Tasarım / mimarlık yayınlarının isimleri?

ZPÜ: Devamlı olarak aldığım yabancı ya da yerli süreli bir yayın yok çünkü en fazla bir yıllık abone olurum. Genellikle dergilerin beğendiğim sayılarını, bakarak, tek tek alırım. En çok da, L’ARCA ve DESIGN DIFFUSION NEWS hoşuma gider. Bunlardan başka mimaride ve tasarımda gündemi kaçırmamak adına ara sıra, yıllık olarak, Architectural Record ve Azure gibi dergilere abone olduğum da olur. Yerli yayınlardan ise Yapı, XXI ve Arredamento’yu ise içeriklerine göre takip ederim.

6

Dresuar Seti ve Çiçek Abajur

Tasarımlarımın ve kurduğum bu işin tümü baştan sona doğuştan getirdiğim inatçı kişiliğimin bir ürünü

Dezinti: İşlerinizi özetleyen kelimeleri sayarsak; neleri katarız? Ahşap, sürdürülebilirlik, kültür, sanat, vb??

ZPÜ: İşlerimi tarif etmek ve özetlemek için, başta özenli ahşap işçiliği olmak üzere, özgünlük, fonksiyonellik, estetik, sınırlı üretim, alışılmışın dışındalık, canlı renk armonisi ve nükte kelimelerini sayabilirim.

Dezinti: Ürünlerinizde kullanmayı en çok sevdiğiniz malzeme nedir?

ZPÜ: Ürünlerimde, ahşabın, başta meşe olmak üzere pek çok çeşidini kullanmayı seviyorum. Canlı renkler görmeyi istediğimde de MDF üzeri lake uyguluyorum. Mobilya ve aksesuarlarımda hem fabrika camına hem de özel üretim üfleme ve kalıba üfleme cama yer veriyorum. Bunların dışında, demir ve paslanmaz çelikten tasarladığım ve bir kısmı imalat evresinde olan mobilya ve aksesuarlarım da bulunmakta.

Dezinti: Tasarımlarınızı en çok etkileyen etmen nedir? Ya da şöyle de sorabiliriz; hayatınız boyunca işinize / yaratım sürecinize etki ettiğini düşündüğünüz “şey/durum/kişi/duygu” nedir?

ZPÜ: Ben, bol kitaplı, bol dergili ve bol plaklı bir evde büyüdüm ve ebeveynlerimi daima çalışırken gördüm. Bu ortam beni sanata ve çok çalışmaya yöneltti. Ancak, tasarımlarımın ve kurduğum bu işin tümü, baştan sona, doğuştan getirdiğim inatçı kişiliğimin bir ürünü. Bu inatçılık, her şeyin altında bir nükteli taraf bulma özelliğimle birleşti ve yaratım sürecime etki etti.

10

Yirmiyedi yıldır aynı masayı kullanıyormuşum; şu anda fark ettim

Dezinti: Size bugüne kadarki en büyük özgüveni ve doygunluğu sağlayan işiniz ne oldu?

ZPÜ: 1993 yılıydı ve Japonya’da, uluslararası, kadın mimarlara yönelik, 12 konuttan oluşan bir site tasarımı yarışması düzenleniyordu; ben de katılmaya karar vermiştim. O zaman, AutoCad eğitimimi de yeni almıştım ve bilgisayarda çizeceğim ilk proje olacaktı. Yani benim için bir çifte sınav niteliğindeydi. Çok uğraştım ve ortaya çıkan proje, özellikle de çatı tasarımım, paylaştığım herkes tarafından büyük ilgi gördü. Hatta daha sonraları, mimari bürosunda çalıştığım patronum “Çatı, bir Salvador Dali şapkasını andırıyor; bir ödül alamamışsın ama bu projeyi mutlaka senden habersiz uygulayacaklardır” demişti. Yarışmayı kazanamamıştım ama benim açımdan bir yeniden doğuş ve özgüven kaynağı olmuştu.

Ve ben, bu özgüvenle, yarışmayı takip eden yaklaşık 15 yıllık bir sürede pek çok yerli ve yabancı, mimarlık ve tasarım yarışmasına katıldım. Bunlar, benim tasarım yapmaktan duyduğum zevki, tasarım kültürümü ve tasarlama hızımı her sefer biraz daha arttırdı ve doygunluğa ulaştırdı. Sonrasında ise bana artık kendi işimi kurmamın zamanının geldiğini ve buna hazır olduğumu hatırlatan bir etmen oldu.

Dezinti: Hangi kültürlerle ortak bir şeyler peşindesiniz?

ZPÜ: Ben doğal olarak doğduğum ve içinde yaşadığım ülkenin kültüründen beslendim, besleniyorum ve iletişim araçları vasıtasıyla her gün farklı kültürlerin bombardımanına maruz bırakılıyorum. Ancak ben kendimi belirli hiçbir kültüre takılı kalmış hissetmiyorum çünkü kendimi bir dünya insanı olarak görüyorum. Bunun için de tasarladığım ürünlerin, belirli bir kültüre referans veren değil de dünya standartlarında, yani dünyanın her yerindeki insana hitabeden, her yerde geçerliliği olan ve kullanım alanı bulabilecek ürünler olmasını istiyorum.

Dezinti: Projelerinize başladığınız masa hangisi? Bitirdiğiniz yer neresi?

ZPÜ: Projelerime başladığım ve bitirdiğim masa tekdir. Tasarım için doküman karıştırma, eskizler yapma ve bilgisayarda çizim aşamaları hep aynı masada tamamlanır. Bu masayı öğrenciliğimin son yılında kitaplığıyla beraber kendim tasarlamıştım. Hatta birbirleriyle uyumsuz olan ayakları marangozuma kabul ettirmek için çok uğraşmıştım. Demek ki yirmiyedi yıldır aynı masayı kullanıyormuşum; şu anda fark ettim.

8

Bank / Sehpa

Ürün tasarımı ölçeğine de inerek çalışabileceğim bir okul kompleksi, kesinlikle arzu ettiğim bir şey

Dezinti: İşlerinizi kimlerle tartışırsınız? Özellikle kimlere danışır, kimden “onay” almak istersiniz?

ZPÜ: Ben ebeveynlerimin fikirlerine her zaman değer verdiğim için, tasarımlarımı onlara danışmadan edemiyorum. Tasarımım yürürken ve ara fazlarda, inşaat mühendisi olan ve resimle uzun yıllar boyu, başarıyla ve hakkını vererek uğraşmış olan babama giderim; o benim hem teknik hem de sanat danışmanımdır. Onun eleştirileri beni daima doğru tarafa yönlendirmiş ve yapacağım olası yanlışlardan bertaraf etmiştir. Ancak tasarımımı bitirdiğim zaman, İngilizce öğretmeni olan anneme gitme zamanı gelmiştir çünkü aksayan yönleri hemen görür ve ikaz eder. Annem, son rötuşları yapmamda bana yardım eden, kalite kontrol elemanımdır.

Dezinti: Hayallerinizi süsleyecek proje ne olurdu?

ZPÜ: Hayallerimi süsleyecek proje, mimari tasarım olarak bir stadyum tasarımı olurdu. Ancak, ürün tasarımı ölçeğine de inerek çalışabileceğim bir okul kompleksi, kesinlikle arzu ettiğim bir şey. Okulu, sınıf ve ıslak mekanlarını içeren ana binasıyla, kültür ve spor yapılarıyla tasarlamak sonra da bu mekanların her türlü tefrişini ve mobilya tasarımını yapmak bence harika. Ayrıca banyo vitrifiyeleri, yani klozet ve lavabo tasarımıyla da ilgilendiğim için, bir okul projesi, bu tasarımlarımı da hayata geçirebileceğim bir fırsat yaratırdı.

Dezinti: Kariyer çizginizde bir “evrim” ve “devrim” tanımlayabilir misiniz?

ZPÜ: Kariyerimde nasıl evrildiğimden, bunun, Japonya projesi sonrasındaki, 15 yıllık bir yarışmalar zinciri sayesinde oluştuğundan bahsetmiştim. Devrimimi ise henüz yapmadığımı düşünüyorum ve ‘az sonra’ diyorum…

9

Sallanan Sandalye, Denim Koltuk ve Antre Koltuk

Kentleşme adı altında, elbirliğiyle, koskoca bir “KENTLEŞEMEME”

Dezinti: Tasarım-konjonktür ilişkisinde; kendi tasarımlarınızı hangi kelimelerle ifade etmek isterdiniz. Savaş, barış, sol, sağ, vb?

ZPÜ: Ben yaklaşık 5 yıldır, mimar ve tasarımcı Sabrina Fresko’nun sahibi olduğu Ortaköy Simya Galeri’de, MSGSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi olan Emre Zeytinoğlu tarafından verilen sanat felsefesi seminerlerine katılıyorum. Bu seminerler boyunca, hocamızdan dinlediğimiz ve kendisiyle tartıştığımız konular çerçevesinde, kendi tasarım faaliyetimin postmodern bir yapıya sahip olduğunu ve ancak postmodern durum’u tarifleyen kelimelerle ifade edilebileceğini söylemek isterim. Tasarımlarım, modernizmin kuralcılığından, şekilciliğinden uzakta ve katılaşmış bir düşünce kalıbının ürünü değil. Her duruma göre farklı pozisyon alan, her seferinde yeniden sorgulama yaparak sonuca gitmeye çalışan ve her defasında farklı bir doğruya varan bir tasarım pratiğinin ürünü oldukları için, onları postmodern konjonktürle ilişkilendirmek mümkün.

Dezinti: Sizce global gündemin şekillendirdiği kullanma eğilimleri nasıl?

ZPÜ: Günümüzde, üretimin artmasının sonucu olarak, insanlar tüketime o kadar çok yönlendiriliyor ve hatta zorlanıyor ki, trendler sürekli değişiyor, üretilenler büyük bir hızla ömrünü tamamlayıp bir kenara atılıyor. Bunun sonucunda hayatımıza giren fabrikasyon mobilya, kalitesiz olduğu halde, ucuz ve pratik olduğu için onlara rağbet çok fazla oluyor. Dolayısıyla bizim gibi farklı kulvardaki tasarım mobilya üreticilerinin, sürekli kendini yenilemesi, toplumun eğilimlerini iyi gözlemesi ve her şeyin kısa bir süre sonra “çöp” haline geldiği böylesi bir ortamda, ekolojik ve dönüştürülebilen ürün tasarımına eğilmesi gerekiyor.

Dezinti: Kentleşme hakkında düşünceleriniz?

ZPÜ: Kentleşme deyince ilk olarak, Türkiye nüfusunun çok büyük bir kısmının yaşadığı İstanbul’un kentleşmesi geliyor akla doğal olarak. Ve kırsal alandan göç edenlerin, kısa bir sürede, kentin orijinal yapısını bozarak burayı mega bir köy haline getirmesi… Şehrin planlı büyüyemeyerek yeni gelenlerle, karmaşık ve hibrid bir görüntü ve mekan organizasyonuna kayması, kısacası göçün fiziksel yapıdaki büyük etkisi… Kentleşmenin uzun vadede gelişme getirebileceği ve şu an bir geçiş döneminde yaşadığımız düşüncesi dahi, kısa sürede, kente bu şekilde yapılan büyük tahribatı ve haksızlığı görmemizi engelleyemiyor. Bir mimar olarak bu beni de gerçekten üzüyor. Kent tarihini ve doğayı önemsemeyen yöneticilerin uygulamaları ise artık isyan ettirecek düzeyde; rantı körükleyen ve kötü yapılaşmayı getiren ulaşım ve nazım planları, eski kent dokularına uygulanan dönüşüm projeleri, kent siluetinin bozulması, yeşil dokunun tahribatı, su havzalarının yok edilişi ve nice yanlışlar… Daha doğrusu kentleşme adı altında, elbirliğiyle, koskoca bir “KENTLEŞEMEME”…

Dezinti: Firmanız hakkında bir özeleştiri yapmak gerekirse?

ZPÜ: Tasarım ve sanat değeri gözetilerek yapılan tasarımların ticari olarak çok da iyi bir performans sergilememesi sonucu, tasarımdan ödün verilmesi durumu. Yani daha radikal çözümlere gitmekten, olası bir ticari başarısızlıktan dolayı kendimi alıkoymam. Sanıyorum, bu çözmem gereken bir denge.

7

Antre Koltuk ve Sehpası, Çok Çekmeceli Konsol ve Çalışma Masası

11

Zeynep Pınar Ünal 

Zeynep Pınar Ünal T.E.D. Ankara Kolejinden sonra lisans ve yüksek lisans eğitimini ODTÜ Mimarlık Fakültesinde tamamladı. Üç yıl Araştırma Görevlisi olarak görev aldıktan sonra, tasarım aşkı onu meslek pratiğine itti. Çeşitli mimari bürolarda görev aldığı 6 yıl boyunca va daha sonrasında da yurtiçi ve yurtdışında birçok mimari ve tasarım yarışmalarına katıldı. 2010 yılında özel mobilya tasarımlarını tasarlamaya başladı ve 2012 yılında İkona Tasarım ve Mimarlık Atölyesini kurdu.